Asiye Tanrıöver TÜRKAN

Tarih: 18.07.2025 12:53

MAHREMİYET, İNSANIN ÖZGÜR İRADESİYLE VAR OLUŞU!

Facebook Twitter Linked-in

MAHREMİYET, İNSANIN ÖZGÜR İRADESİYLE VAR OLUŞU!
Sınırın olmadığı yerde kölelik vardır. Çünkü hudut çizilmemişse, insan başkasının arzularının, sistemin dayatmalarının ya da kendi nefsinin esiri olur. Mahremiyet, bir insanın "ben" sınırlarını koruyarak var olmasıdır. Bu sınırlar hem ruhsal hem bedensel hem de zihinseldir. Mahremiyet, Kur'anî bir kavram olarak sadece örtünmek ya da cinsel alana dair değildir; bireyin manevi varlığının da korunmasıdır.
Allah Kur’an’da mahremiyeti korumak için net sınırlar çizmiştir: "De ki: Gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyi davranın, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi ve onları rızıklandıran Biziz. Çirkin hayasızlıkların açığına da gizlisine de yaklaşmayın, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Bütün bunları Allah size emrediyor. Umulur ki aklınızı kullanırsınız." (En'am, 6/151).
Bu ayet sadece helal-haram sınırlarını değil, mahremiyetin özünü de ortaya koyar. "Fahşa" yani hayasızlığın hem açığı hem gizlisi haramdır. Zira mahremiyet sadece görünürde değil, zihinsel ve duygusal düzlemde de ihlal edilebilir.
Mahremiyetin özü, "hududullah" kavramında gizlidir. Hududullah, Allah'ın koyduğu sınırlar demektir. Bu sınırlar, insanı korumak içindir; sınır aşıldığında zarar başlar. Kur’an, "İşte bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, işte onlar zalimlerin ta kendisidir." (Bakara, 2/229) diyerek bu sınırların kutsiyetini vurgular.
Kur’an’da mahremiyet doğrudan "haram"la bağlantılıdır. Çünkü Rabbimiz bazı sınırları dokunulmaz, ihlal edilemez ilan etmiştir. " De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır. ”(A’râf, 7/33)
Haram; sadece yapılmaması gereken değil, dokunulmaması gereken, yani mahrem olandır. Bedenimizin örtünmesi de bu yüzden sadece bir ibadet değil, mahremiyeti koruma eylemidir.
Kişisel mahremiyet ise kişinin kendi sınırlarını tanımasıyla başlar. Neye "hayır" diyebildiğin, kendin için neyi kabul edip etmediğin, neyi paylaşmak isteyip istemediğin senin mahremiyetindir. Ancak burada ince bir çizgi vardır: Toplumun koyduğu sınırlarla, Allah’ın çizdiği hudutlar aynı şey değildir. Bazen toplum adına dayatılan sınırlar insanı köleleştirir; örneğin bir kadının gülümsemesi dahi "ayıp" sayılabilirken, bir erkeğin öfke nöbeti "erkeklik" olarak meşrulaştırılır. Oysa mahremiyet, kişinin onurunu ve özgünlüğünü koruyan kutsal alandır.
Bu noktada bireyin özgür iradesiyle sınır koyabilmesi önemlidir. Özgürlük, başkalarının sınırlarını ihlal etmek değil; kendi sınırlarını tanımak ve koruyabilmektir. Kendi koyduğu sınırlarla değil, Allah’ın gösterdiği hudutlarla hayatını şekillendiren birey, gerçek özgürlüğe ulaşır.
Psikolojik olarak ise mahremiyet, bireyin güvenlik duygusunu besler. Sınırı olmayan bir birey, sürekli manipülasyona açık hale gelir. Mahremiyetin ihlali, çocuklukta başlarsa; birey yetişkinliğinde ya kendi sınırlarını başkalarına ihlal ettirir ya da başkalarının sınırlarını ihlal eder. Bu döngü kırılmadıkça, özgür bir birey var olamaz.
Felsefi düzlemde mahremiyet, insanın kendine ait bir varlık alanı oluşturmasıdır. Heidegger’in deyimiyle, “İnsan, kendi varlığını ancak kendine ait bir mekânda anlamlandırabilir.” İşte bu mekân, bizim mahremiyetimizdir. Aklımızı, kalbimizi ve bedenimizi içine alan bu alan, sadece fiziksel değil, manevi bir alandır. Ve bu alanın dokunulmazlığı, insan olmanın asaletiyle ilgilidir.
Kişisel alan, başkasına ait olmayan; izinsiz girilemeyen, hükmedilemeyen yerdir. Tıpkı evlerin kapısına gelindiğinde izin istenmesi gerektiği gibi (Nur, 24/27), bir insanın gönlüne, zihnine ya da bedenine de ancak rızasıyla girilebilir. Bu yüzden mahremiyet, bireyin dokunulmaz hakkıdır. Ve bu hak ne modern dünyanın açıklık dayatmasıyla ne de geleneksel baskılarla ortadan kalkmaz.
Mahremiyet hem özgürlüğün hem de teslimiyetin ifadesidir. Allah’a teslim olan kişi, kendi sınırlarını bilir, başkasınınkine saygı duyar. Mahremiyetin ihlali ise insanı, insanlıktan uzaklaştırır. Hududullah’a saygı, kişinin hem Allah katında hem insanlar nezdinde değerli kalmasını sağlar. Mahremiyetin korunduğu yerde, huzur ve emniyet olur. Çünkü orada insan vardır, sınır vardır, saygı vardır, Rabbin rızası vardır.
Mahremiyet, sadece bir mekân meselesi değil; bir varlık, bir öz ve bir kimlik meselesidir. Rabbimiz, insanı yaratırken ona sadece beden değil, onur ve sır da emanet etti. Mahremiyet, bu sırrın dokunulmazlığıdır.
Hak Teala "Bu Allah’ın koyduğu sınırdır, sakın aşmayın" (Bakara, 2/229) ayetiyle hududullahı sadece ahlaki değil, aynı zamanda psikolojik bir koruma alanı olarak anlatır. Zira sınırın olmadığı yerde özgürlük değil, kaos ve sömürü vardır. Sınır koymayan bir birey, sınır tanımayanlara açık hedef olur. Ve sınırların ihlali, bireyi köleleştirir.
İnsan, Rabbinden aldığı iradeyi kullanmadığında ya toplumsal baskının ya sistemin ya da nefsi arzuların kölesi olur. Oysa Allah’ın sınırları, özgürlük alanlarımızı koruyan hudutlardır. Mahremiyet, bu alanın bekçisidir. Mahremiyet bozulduğunda, aidiyet, güven ve benlik sarsılır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur "İnsanın mahrem alanına izinsiz giren, evin çatısından :  bakan gibidir; onunla melekler vedalaşır." (Tirmizî, Edeb, 85)
Bu nebevî uyarı, sadece bedensel değil; duygusal, düşünsel ve ruhsal alanlara da izinsiz girilmemesi gerektiğini bildirir. Çünkü mahremiyet bir ruh halidir; sınır, sadece duvarlarla değil, vicdanla inşa edilir.
Sonuçta hududu olmayan hayat, sahibi olmayan ev gibidir. Hudutlarımızı tanımak, kendimizi tanımaktır. Mahremiyetimizi korumak, kendimize sahip çıkmaktır. Kişisel alan, Rabbimizin bize çizdiği sınırları önce kendimize, sonra başkalarına bildirmekle başlar.
Ve unutmamalıyız ki, mahremiyetin bittiği yerde anlam kaybolur. Sınırın yok olduğu yerde, ruhun izzeti kaybolur. Hududullah bizim korunma kalkanımızdır. Ve bu kalkanı indiren, sadece dünyada değil, ahirette de hesap verecektir.
Psk. Aile Danışmanı: Asiye Türkan
info@asiyeturkan.com
instegram: asiye_turkant


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —