Burhan BOZGEYİK

Tarih: 18.11.2024 12:15

Girit Nasıl Elden Gitti (4)

Facebook Twitter Linked-in

Girit’teki isyanların en büyüğü, 1867-1869 yılları arasındaki isyandır. Bu isyanın bastırılması esnasında pek çok şehit verdik. Bu isyanın bastırılmasında kara ordusunun yanı sıra deniz kuvvetleri de mühim rol oynamıştır.

1869 yılı başlarından itibaren asilere son ve öldürücü darbeler indirilmeye başlandı. Deniz kuvvetlerimiz adayı ablukaya almıştı ve tabiri caizse adaya kuş uçurtmuyorlardı. Öte yandan, Yunanistan’ın isyancılara lojistik destek sağlamasının da önü kesilmişti.

Hüseyin Avni Paşa’nın askerî harekâta girişmesinden sonra, isyancılar neye uğradığını şaşırdı. İlk harekâtta iki yüzden fazla asi öldürüldü. Ayrıca pek çok da esir alındı. Sifakya dağlarına kaçmış olan asilerden dört yüzü öldürüldü. 800’e yakın da esir alındı. Esirler arasında “Reis” diye de anılan meşhur Tiripolaki de vardı. İhtilalcilerin kurmuş olduğu geçici hükümet ve organizasyonu ve gönüllüleri Yunanistan’a çekileceklerini bildirerek dönüşlerine müsaade edilmesini istediler. Teslim olan asilerin Yunanistan’a nakilleri için gemiler tahsis edildi. (Bunlara plaket ve madalya verilmedi! Yalnızca yüzlerce Müslüman ahaliyi ve askerlerimizi şehit etmiş olan bu canilerin emniyet içerisinde Yunanistan’a gitmeleri sağlandı!)

 

1869 yılı Şubat ayı içinde tenkil kıtaları harekâta devam ettiler. Abluka o kadar sıkı idi ki, adanın 380 millik sahillerine hiçbir tekne yaklaşamadığı için ne dışarıdan ne de içeriden bir kimse kaçabiliyordu. Bu sıkı abluka üzerine isyancıların ileri gelenlerinin de aralarında bulunduğu 200 kişi teslim oldu. Devam ettirilen takipler neticesinde 18 kişi daha teslim oldu. Bir hafta sonra Laşit dağlarına kaçmış olan reis Koraka ile Sifakanaki de yakalandı. Artık Girit adasında yerlileri tahrik ve çeteleri idare edecek Yunanlı kalmamıştı. Böylece bu mühim isyan da atlatılmış ve Girit elimizde kalmıştı.

  Girit’in stratejik ehemmiyeti büyüktü. Bu adanın Osmanlı’dan alınması için yeni oyunlar tezgâhlandı. 1877/1878 Osmanlı-Rus harbinden (93 savaşı) Osmanlı mağlup çıkmış, yapılan Ayastefanos Anlaşması ile Osmanlı’nın kolu kanadı kırılmıştı. Bu anlaşma gereğince Girit’te de bir ıslahat yapılacaktı. Bunu fırsat bilen Giritli Rumlar ayaklandı. Osmanlı Hükümeti, problemi çözmesi için Ahmet Muhtar Paşa’yı adaya gönderdi. 23 Ekim 1878’de yapılan anlaşmada Girit’teki Rumlara yeni tavizler veriliyordu. Rumcanın resmî dil olması, vali yardımcısının Hıristiyan olması, şartlardan sadece, ikisi idi.

 

Giritli Rumlar muazzam tavizler koparttıkları bu anlaşmaya da ancak 10 yıl bağlı kaldılar. 1888’de Enosis için isyan başlatıp Müslüman halka saldırmaya başladılar. Osmanlı Devleti Girit’e asker göndererek bu isyanı da bastırdı ve Halep sözleşmesi ile Giritli Rumlara verilen hakların bir kısmını iptal etti.

Batılı devletleri arkasına alan Yunanistan, Osmanlı Devleti’nin yüz yüze olduğu problemleri fırsat bilip 1895’te Girit’te yeni bir isyan tezgahlâdı. Enosisçi Rumlar örgütlenip isyanı başlattılar. İsyancılar, kadın, çocuk, yaşlı demeden birçok köyde büyük bir katliam yaptı. İnsanlar fırınlara atılıp yakıldı. 28 Ocak 1897’de başlayan bu isyan ve katliam 15 gün sürdü. 10 Şubat 1897’de Yunanistan, donanmasını Girit’e göndermiş, 14 Şubat’ta karaya çıkan deniz birlikleri adayı ilhaka başlamıştı. Diğer Batı devletlerinin bu oldubittiyi kabul etmemesi üzerine 21 Mart 1897’de Girit, yeni bir statüye bürünmüştü. Batı’nın şımarık çocuğu Yunanistan, bu yeni statüyü beğenmemiş ve Girit’te istediğini elde edemeyince bu defa Makedonya’ya saldırmaya başlamıştı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, 17 Nisan 1897’de Yunanistan’a savaş ilan etti.

Osmanlı-Yunan Savaşı her cihetiyle ibretlidir ve tarihimizin ders alınması gereken büyük bir hadisesidir. “30 gün savaşı” da denilen bu savaşta, Osmanlı orduları bütün cephelerde büyük zaferler kazanmıştır. Ancak ne hazindir ki; cephede kazanılan bu zaferler masa başında mağlubiyete dönüşmüştür.

15-16 Mayıs 1897’de Yunanistan’ın mağlubiyeti kesinleşince, Batılı ülkeler devreye girmeye başladı. Durumu fark eden vatanperver kumandanlar, Osmanlı ordusunun Atina’ya girmesinin önünde bir engel kalmadığını, ordumuzun Atina’ya girmesiyle Yunanistan’ın bütünüyle diz çökeceğini söylediler. Sadrazam Halil Rıfat Paşa da kumandanların bu görüşüne katılmaktaydı. Ne var ki Sultan Abdülhamit, Batılı Devletlerin baskısı ve Rus çarı II. Nikolay’ın çektiği telgraf üzerine ordularımızın Atina’ya girişini durdurdu.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —