Cihanı Titreten, Yalnızca Güle Yenilen Pehlivan: Koca Yusuf
“Evladım, başkasının değil, kendinizin ne yaptığına bakın; kendiniz için kimseyle kavga etmeyin. Kavganız, kendinizle ve başkalarının hakkını yiyen, zulmedenlerle olsun.”
Bu sözler, Bulgaristan’ın kuzeydoğusundaki Deliorman bölgesinde, dergâhı ve türbesi bulunan pehlivanların piri Demir Hasan Baba'ya ait. Dergâhın temel felsefesidir bu. Orada yetişen her pehlivana önce bu öğreti aşılanır. Hasan Baba dergâhında yetişenler arasında bu felsefeyi sadece aklına değil, yüreğine de kazıyan biri vardır: Adı, cihanı titreten bir yiğit olarak anılan Koca Yusuf.
Bir Efsanenin Doğuşu
Koca Yusuf, 1857 yılında bugün Bulgaristan sınırlarında yer alan Şumnu’nun Karalar köyünde dünyaya geldi. İlk güreş ustaları dedesi ve babası İsmail idi. Gençlik yılları, Balkanlar’da milliyetçilik rüzgârlarının estiği zorlu bir döneme denk geldi. Henüz çocukken pehlivan olacağı belliymiş; hem fiziksel hem de ruhsal olarak bu yolda yetiştirilmişti.
Zamanla Şumnulu Dursun Pehlivan, Nasuhçulu Kel İsmail Pehlivan ve Pomak Osman gibi dönemin ustalarından eğitim aldı. Hocaları, onu düğünlerdeki güreşlerde sınadı. Nihayetinde adı artık Kırkpınar’a yazılacak seviyeye gelmişti.
Kispetin Hikmeti: Demir Baba'nın Vasiyeti
Genç Yusuf, bir gün antrenman yaparken dikkatini bir taş çeker. Bu, Demir Hasan Baba’nın fındık kırdığı taştır. Efsaneye göre, bu taşı kaldıran kişi, Baba'nın kispetini giymeye layık olurmuş. Yusuf taşı kaldırır. Ancak bu tek başına yeterli değildir. Kispetin vücuda tam oturması da gerek. Tören günü geldiğinde, kispeti giyer ama bol gelir. Peşrev hareketleri sırasında ise kispet, mucizevi biçimde vücuduna oturur. Yusuf artık gerçek bir pehlivandır.
Kırkpınar’ın Sessiz Şampiyonu
Yıl 1885. Koca Yusuf, Kırkpınar Er Meydanı’nda dönemin efsane başpehlivanı Kel Aliço ile güreşir. Gün boyu süren mücadelede galip belirlenemez. Yusuf, rakibini künde pozisyonuna getirmişken saygısından dolayı güreşi bırakır. Kel Aliço, bu alicenap davranışı görüp Yusuf’un elini kaldırır ve onu başpehlivan ilan eder. Böylece Yusuf, er meydanında da zirveye yerleşmiş olur.
Avrupa ve Amerika’da “Türk Gibi Güçlü”
Yusuf’un ünü kısa sürede Avrupa’ya yayılır. 1897’de Fransa’ya gider, orada Sabés’i ve ardından diğer ünlü güreşçileri yener. Kısa sürede rakipsiz hale gelir. Hatta Paris’te Hergeleci Mahmut ile yaptığı güreş, tarihin en sert müsabakalarından biri olarak kayıtlara geçer.
Sonra Amerika’ya davet edilir. Burada da rakip tanımaz. “Türk gibi güçlü” sözü, onun pehlivanlığıyla dünya lügatına kazınır.
Üç Gül ve Gerçek Pehlivanlık
Yusuf’un hocası bir gün ona şöyle der: “Üç güle yenildiğinde gerçek pehlivan olacaksın.” Koca Yusuf’un bu üç gül karşısındaki yenilgisi, onun insanî yönünü gösterir:
1. Birinci gül: Edirne Gülşeni Dergâhı’nda, zorbalara haddini bildirdikten sonra dergâhta misafir edilir. Güllerle çevrili mekân, Yusuf’un ilk gönül teslimiyetidir.
2. İkinci gül: Bir yörük kızı olan Gülçe’den aldığı güllü mendil ve kara sevda. Başta anlayamasa da yıllar sonra Gülçe ile evlenerek bu güle de yenilir.
3. Üçüncü gül: Hayatının son anlarında, batmakta olan gemide bir çocuğu kurtarmak için canını hiçe sayar. Demirleri kırar, çocuğu kurtarır ama kendisi boğularak şehit olur. Gerçek pehlivanlık da budur zaten: güçlüyken merhametli olmak.
Efsanenin Ardından
Koca Yusuf’un cesedine dair farklı rivayetler vardır. Kimine göre cesedi okyanusta kayboldu, kimine göre Portekiz açıklarına vurdu ve bir kilise bahçesine defnedildi. Ancak ruhu, Türk milletinin hafızasında yaşamaya devam ediyor.
Bugün adı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin A400M tipi uçaklarında, İstanbul Haliç Tersanesi’ndeki bir vinçte, hatta hatıra paralarında yaşatılıyor. Çünkü o, yalnızca bir pehlivan değil; bir irade, bir ahlak, bir millet şuurudur.
Onu rahmet, minnet ve gururla anıyoruz.
Önder GÜZELARSLAN